Kahve aslında, tarihte de hemen her zaman sadece kahve olmadı. Onun kadar bütün duyulara hitap eden içecek çok azdır. Güçlü bir kokusu vardır. Tadı barizdir. Kahvenin pişirilmesine işiterek eşlik ederiz. Çoğunlukla istisnai bir kapta/fincanda sunularak dokunma duyumuza seslenir. Dolayısıyla kahvenin kendiliğinden bir yaşam tarzı ve gusto sunuyor olduğu açıktır. Ama bu yeni kahve endüstrisi yine de farklı. Çünkü tipik bir piyasa tavrıyla, eğilimleri ve zevkleri tektipleştirerek, tekelleşme arzusuyla ve ilgiyi manipüle ederek yani reklamla yayılıyor. Bu sayımızda kahvenin hâllerine eğildik. Bu arada kahvehanelere değinmemek olmazdı. Daha önceki bir sayımızda, edebî mahfilleri ele almıştık ve orada kahvehanelerin nasıl birer mahfile dönüştüğünü görmüştük. Bu sayımızda kahvehaneler kadar, günümüz kafelerinin, yurt içinde ve dışındaki görünümlerine de eğildik. Elbette kahve piyasası, bir endüstriyel ürün olarak kahve başlığı da ilgi alanımızdaydı. Nihayet bu sayısında kahvenin yeni ve eski